2010 yılının sonları ile 2011 yılının başları Arap dünyasının gecikmiş öfke patlamasının yaşandığı tarihler oldu. Etki ve nüfuz bakımından Arap dünyasının kıyısındaki bir ülke olan Tunus bu öfke birikiminin önündeki korku ve endişe duvarlarını parçalayarak dalga dalga büyüyen halk hareketlerinin ilham kaynağı ve dinamosu oldu. 25 Ocak 2011 yılında Tahrir meydanında başlayan ve 1952 yılından beri ülkeyi yöneten Hüsnü Mübarek'in görevini bırakmasına yol açan olaylar, bu sürecin, bölgedeki diğer ülkeleri de etkileyeceğinin göstergesi oldu. Mübarek'in yetkilerini, halka ve Tahrir Meydanına sıcak mesajlar veren Askeri Konsey başkanı Mareşal Tantavî aldı. Mısır halkı, zaman geçirmeksizin, referanduma gitti ve %77'lik bir çoğunlukla anayasa değişiklik paketini onaylayarak siyasi partilerin önündeki engelleri kaldırdı.
Ancak, sonraki gelişmeler, birçok soru işareti ve kaygıyı harekete geçirdi. Bu kaygıların merkezinde, Mısır'da bir askeri vesayet rejiminin kurulmaya çalışıldığı yer alıyor. Askeri Konsey, Mübarek sonrasında vesayet rejimini sürdürme niyetinde olduğunu gösteren birçok işaret gösterdi. Bu işaretler bağlamında, Askeri Konsey'in Hüsnü Mübarek ve rejiminin aktörlerini yargılamada isteksiz davranması, Eylül 2011'de yapılması gereken parlamento ve senato seçimlerini erteleyerek belirli bir takvim vermemesi, baskılar sonucunda seçimlerin 28 Kasım 2011 tarihinden itibaren yapılacağını açıklamak zorunda kalması, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ne zaman yapılacağı konusunda bir tarih belirlemeyerek derin bir sessizliğe bürünmesi, İsam Şeref başbakanlığında yetkilendirilen hükümetin gözle görülür hiçbir başarı sağlayamaması gibi konular sayılabilir.
Mısır'da Askeri Vesayet Rejimi mi Kuruluyor?
Devrim sürecini etkisizleştirmeye ve askeri bir vesayet rejimi kurma niyetine yönelik bu göstergeler, son günlerde Tahrir Meydanında yeniden başlayan kitlesel gösterilerin başlıca sebepleri arasında sayılabilir. Sağ, sol, liberal ve İslamcı tüm çevrelerin hızlı bir şekilde partileşerek seçimlere hazırlandığı, seçimler için ittifaklar kurduğu, seçim takviminin kesinleşmesinden sonra da adaylık başvurularında bulunduğu ve tüm bu siyasi çevrelerin sahaya inerek seçim propagandalarına başladığı bir dönemde geçici hükümetin Başbakan Yardımcısı Ali Silmi'nin hazırlayıp kamuoyuyla paylaştığı bir belge askerin, idareyi sivil bir iktidara devretme niyetinde olmadığı ve Mısır halkını oyaladığı konusundaki kanaatleri güçlendirdi. Askeri Konseye birçok imtiyaz tanıyarak ülkedeki tek mutlak belirleyici konuma yerleştiren bu belge, yapılacak yeni anayasanın üzerinde kabul edilerek, değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen bağlayıcı bazı hükümler de içermektedir. Toplumsal destekten yoksun olan bazı siyasi partiler ile çevreler bu belgeye imza atarak muhtemel bir İslamcı iktidarın önüne geçmeyi hedeflemiştir.
Parlamento ve senato seçimlerine doğru giden Mısır'da başta Müslüman Kardeşler Cemaati'nin siyasi kanadı olan Adalet ve Özgürlük Partisi, selefi akımlar ve Cemaati İslami'nin havzasından doğan partiler ile diğer siyasi parti ve oluşumlar bu belgeyi şiddetle eleştirip 18 Kasım 2011 tarihinde Tahrir Meydanında "demokrasiyi koruma" adı altında bir miting düzenlediler. Mitingde, sivil bir iradenin ortaya çıkacağı seçimlere saygı duyulması ve askeri konseyin kendisini toparlayarak kışlasına çekilmeye hazırlanması gerektiği mesajları ön plana çıktı.
Gösterilerde Provokasyon Şüphesi
Polisin olaylara müdahale biçimi ve tansiyonu yükselten diğer bazı hadiseler ciddi bir provokasyonun sahneye konulduğunu göstermektedir. Tahrir Meydanı'na yakın olan Amerikan Üniversitesi'nin çatısından göstericilere saldırılması, meydanda polise Molotof kokteyl atan üç ABD vatandaşının bulunduğunun açıklanması, yine bu meydanın ortasında göstericiler tarafından derdest edilen eski polis şeflerinden birinin sivil kıyafetle ve susturucu takılmış silahıyla dolaşması, bunun silahından dört el ateş edildiğinin iddia edilmesi, Kıpti işadamı ve Özgür Mısırlılar Partisi Başkanı Necib Savirs'in sahip olduğu GSM şirketinin imkânlarını kullanarak günler öncesinden "geleceğin ve çocuklarının yarını için Müslüman Kardeşlere ve diğer İslamcı partilere oy verme!" şeklinde milyonlarca mesajı cep telefonlarına göndermesi bu son olayların masumane bir şekilde gelişmediğini göstermektedir. Ayrıca bu gösterilerde hayatını kaybedenlerin genellikle başlarından ve göğüslerinden vurulduğunun açıklanması bilinçli bir şekilde hedef gözetildiğini akla getirmektedir.
28 Kasım Pazartesi günü sandık başına gidecek olan Mısır'da öyle görünüyor ki seçim sandıklarından ümidini kesenler, toplumsal bir destekten yoksun olanlar, sandıktan çıkacak olan sonuçları şimdiden tahmin edip hoşnut olmayanlar, Mübarek dönemi imtiyazlarını korumak isteyenler, ülkeyi belirsizliğe, halkı karamsarlığa doğru sürükleyip askeri konseyin vesayeti altında eski rejimi tüm kurumlarıyla devam ettirme niyetinde olanlar, son gösterilerle birlikte Tahrir Meydanından yeni bir diktatörlük inşa etme peşindeler.
Demokratik Mısır'ı İnşa Etme Umudu
Mübarek sonrası dönemde ortaya çıkan tek kazanım partileşme önündeki engellerin kaldırılması ve şaibesiz bir seçimin yapılacak olması ihtimalidir. Eğer bu son olaylar yaklaşık olarak üç ay sürecek olan parlamento ve senato seçim sürecini baltalayacak olursa, ortaya çıkan değişim arzusunu ve yeni Mısır'ı inşa etme iradesini, sivil de olsa yeni diktatörlüklere ve vesayet rejimlerine doğru sürükleyecektir.
18 Kasım 2011 tarihinden itibaren devam eden gösteriler üzerine Askeri Konsey başkanının idareyi sivil iktidara teslim edip kışlalarına çekileceğini ve 28 Kasımda başlayacak olan seçim takviminin ertelenmeyeceğini, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2012 yılının ilk altı ayı içerisinde yapılacağını duyurması yeni Mısır'ın inşası ümitlerini sürdürmektedir.
Arap Baharı olarak isimlendirilen bu süreci başlatan Tunus, yaptığı seçimler sonucu başlattığı değişim iradesiyle başta Mısır olmak üzere diğer Arap ülkelerine de örneklik oluşturacağa benziyor. Mısır halkının nehri geçmek üzere bir hazırlık süreci içinde olduğu bu dönemde bazı odaklar, ona nehri geçerken at değiştirme provası yaptırmak ve Tahrir Meydanında elde ettiği nisbî kazanımlarını bu meydanın hemen yanı başında derinden akan Nil'in sularına atmak istiyor.